HAKKIMDA

GÖKÇEADA, EGE 'de bir yer, Türkiye
Kırkından sonra önceliklerini yeniden belirleyerek, sevgiyi, iyiliği, huzuru ve güzellikleri seçen, mutlu, umutlu, çok seven ve çok sevilen bir boğa kadını... Dünyadaki yerini bilen, yaşananları ve yaşamayı istediklerini unutmamaya ve unutturmamaya kararlı inatçı bir boğa kadını...

GÖKÇEADA

GÖKÇEADA
En güzel dostlukların, denizin ve rüzgarın adası

25 Ocak 2013 Cuma

KARADUT LİKÖRÜ (GÖKÇEADA KARADUTU)


Bir önceki yazımda da bahsetmiştim; evde likör yapımına başlamamın sebebi, Gökçeada’daki sevgili komşum Dursun Hanım'ın, Gökçeada’nın o muhteşem karadutu ve hem kendisinin hem de benim nar ağacından topladığı narlar ile yaptığı likörleri, o güzel Türk kahvesinin yanında sunmasıdır. Hemen o sene, yani 2010 yazında birlikte karadut toplamaya gittik ve dönüşte ilk karadut likörümüzü kurduk. 

Sevgili Komşum Dursun Çimen- Kaleköy/Gökçeada
Bunun için en önemli malzeme karadut. Türkiye'nin bir çok yerinde karadut olduğunu biliyorum. Ama Gökçeada'nınki bir başka güzeldir. Yüzyıllık ağaçlarda yetişen o lezzetli meyvenin tadını ve kokusunu nasıl anlatsan size... Biz çocukken, mayolarla, Kaleköy'de  Devlet Üretme Çiftliği'nin plajında bulunan karadut ağaçlarına çıkar ve doyasıya karadut yerdik. Tadı o kadar güzeldir ki, üstünüz başınız kıpkırmızı olur ama siz hiç aldırmadan, kendinizi kaybedercesine yemeye devam edersiniz. Biz de bu nedenle, annelerimizden azar isitmemek için, küçükken mayolarımızla çıkardık karadut ağacına, sonrasında da doğruca denize koşardık. Şaşırmayın; o zamanlar Kaleköy'de denize giriliyordu. Marina- yat limanı- yapmak için, güzelim koyun ağzını kum ve kayalarla kapatmadan önce, pırıl pırıl bir denizi vardı Kaleköy'ün. 
MÖ Eski ve Güzel Kaleköy
Resimlere baktığınızda farkı görecek ve ne demek istediğimi anlayacaksınız sanırım. Gerçi her şeyde olduğu gibi bu konuda da, güzel ülkemde yasal mevzuat çok net olmasına karşın (08.06.1983 tarih ve 83/6708 sayılı Yat Turizmi Yönetmeliği), hiçbir şey olması gerektiği gibi yapılmamış. Yat limanı olarak yapılan yer, eski balıkçı barınağını mumla aratır olmuştur.
MÖ Kaleköy Kayıkçı Barınağı

"Marina" denilen garabeti yaparken, her zaman ki gibi "çok bilgili" insanlar işi sahiplendiği için, "doldur denizi gitsin!" diyerek, normalde yapılması gereken teknik alt yapı ve cografi/ fiziksel nitelik çalışmaları yapılmadığı için, limanın içine yönelik su akıntısı nedeniyle koyda çamur birikintisi oluşmakta ve deniz adeta dolmaktadır. Artık Kaleköy koyu içinde bir bataklık oluşmuş durumdadır; denizde ne bir yaşam vardır ne de denize girmeye cesaret eden insanlar. Kıyıda ayağınızı soktuğunuzda parmaklarınızı göremezsiniz o derece bulanık ve sarıdır. Geçen senelerde deniz dalgalarla gelen kumlarla yükseldiği için tekneler "Marina"ya girebilsin diye limanın içinden vinçlerle kum çekildi. Durum içler acısı anlayacağınız...

"Marina" öncesi  (MÖ) Kaleköy

"Marina" Sonrası (MS)  katledilmiş Kaleköy
Şimdi ne Devlet Üretme Çiftliği, ne o güzel Kaleköy plajı, ne de o çocukluğumun ağaçları kaldı Kaleköy'de. Kaleköy'e "Marina" adı altında yapılan beton yığını, bence Ada'ya yapılan en büyük kötülüktür. Sadece denizi mahvetmekle kalmadılar, tarihi bir değeri olan antik limanı da kum ve kayalarla derinlere gömdüler... Bir de utanmadan Gökçeda'da tarihi ve kültürü koruma amaçlı çalışmalar yapıldığından övgüyle bahseder "yetkin" yetkililer...

MÖ Eski Tarihi Kaleköy Limanı 

Hala şanlıyız ki Ada'da bazı yerlerde karadut ağaçları duruyor yerlerinde. Şu anda Ada'da  karaduttan şerbet, dondurma, reçel yaparak para kazanmanın yolunu bulduğu için, talan ediliyor o güzelim ağaçlar. Maalesef yenisini dikmeyi bizim sevgili komşumuz Reviv dışında kimse akıl etmiyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar utansınlar!
Nereden nereye geldim... Neyse uzun lafın kısası, biz olabildiğince gözden çıkaracağınız, ama kol ve bacaklarınızı dalların çizmesinden de koruyacak uygun kıyafetler giyip, sabah çok erkenden karadut toplamaya gidilir. Çünkü güneş etkisini arttırınca ve yaprakları üzerinize akan karaduta değdiği zaman çok kaşınırsınız ve rahatsız olursunuz. Biz bu sebeple sabah 6-6:30 gibi gidip, 8-8:30 gibi dönüyoruz. Karadut temiz kovalara elle toplandığı için, eve döndüğünüzde yapıma hazır durumdadır. Zaten dut yıkanmaz biliyorsunuzdur...

Karadut ekibi; işlem tamam...
Canım kocam kan revan içinde; çok yorulmuş ve susamış... 
Biz ilk yaptığımızda 8 lt'lik kavanoza 1/3 şeker koyarak yaptık. Karadut zaten tatlı olduğu için oluşan likör bize çok şekerli geldi ve geçen sene bunu 1/4 şeker olarak değiştirdik. Bence bu likördeki karadut tadı ve aroması daha güzel oldu.


Sonra kavanozun 2/3'sini dolduracak şekilde karadutu ve 1 adet kabuk tarçını ekleyin. Üstüne de 1 adet 70 cl lik votkayı boşaltın. Eğer %96'lık etil alkol bulursanız, 500 ml. etil alkol ve 1 lt. su  ile de hazırlayabilirsiniz. Sonrasında kavanozun ağzını kapatıp, ışık almayan serin bir yerden saklayın. İşiniz bittiğinde kavanozun üstünde mutlaka 4-5 parmak boşluk kalmasına dikkat edin. Çünkü karadut kendi suyunu da bırakacağı ve fermantasyon sırasında kabaracağı için, sonrasında taşabilir. Biz bizzat yaşadık, ağzına kadar doldurursanız, daha 1 ay geçmeden bir 2 lt kavanoza daha ihtiyacınız olacaktır. Birkaç günde bir kapağını açıp karıştırın. Böylece kabarma ve taşmayı önlersiniz. Sakın bunu unutmayın! Çünkü fermantasyon tamamlana kadar, hatta sonrasında da gazın çıkmasını sağlamalısınız. Likörün olduğunu anlamak için 2-3 ay sonra tadına ve kokusuna bakmanız gerekecek. Kapağı açtığınızda alkol kokusu gelmiyorsa ve tadını beğendiyseniz, likörü süzüp şişeler boşaltabilirsiniz. Ancak sakın unutmayın; ağzı çok sıkı kapaklı şişe yerine mantarla kapatılmış şişeleri tercih edin. Mantarlı şise kullandığınızda en kötü ihtimalle mantarı fırlatır. Öbür türlü, bir akşam bir patlama sesi ile uyanıp çok şaşırabilirsiniz. Ayrıca temizliği de cabası...