HAKKIMDA

GÖKÇEADA, EGE 'de bir yer, Türkiye
Kırkından sonra önceliklerini yeniden belirleyerek, sevgiyi, iyiliği, huzuru ve güzellikleri seçen, mutlu, umutlu, çok seven ve çok sevilen bir boğa kadını... Dünyadaki yerini bilen, yaşananları ve yaşamayı istediklerini unutmamaya ve unutturmamaya kararlı inatçı bir boğa kadını...

GÖKÇEADA

GÖKÇEADA
En güzel dostlukların, denizin ve rüzgarın adası

24 Haziran 2010 Perşembe

BUSE...

Yazık bu ülkeye, yazık bize ve bizim gibilere..


Gelinen noktaya bakıyroum ve içim acıyor... Yazık, bizi "adam olalım", "vatana ve millete faydalı bir vatandaş, iyi, dürüst, adil, çalışkan, merhametli ve güzel insanlar olalım" diye yetiştirmek için bir ömür çalışan, didinen anne ve babalarımıza...Şöyle bir bakıyorum da, kimler neler olmuş... Adam olamamış adamlar-kadınlar, bu ülkede ali kıran, baş kesen olmuş... Yollar kesilmiş, evler, arabalar, okul servisleri ve karakollar ve daha kimbilir nereler bombalanmış, gencecik insanlar, sadece görevini yapan ve bunun için cezalandırılan insanlar yok edilir ve bu kanıksanır olmuş...

Biz ve bize benzeyenler, kimseler bize kötü, hain, tembel, vicdansız, ahlaksız demesinler diye çalışıp çabaladıkça, anamıza- babamıza layık birer evlat-birey olarak, öğrendiklerimizden şaşmadan yola devam ettikçe, biz çalışıp, üretip, onlarsa sadece hazır yiyip, tükettikçe, bizim üstümüzden nemalanarak, iyice semirmişler ve kaplamışlar heryeri...

Yazık yetiştirmeye çalıştığımız çocularımıza... Ben-biz- de, anam babam usulu, gördüğüm bildiğim neyse, kızımı iyi dürüst, adil, çalışkan, merhametli ve güzel bir insan, önyargısız, açık fikirli, sorgulayan, dünya vatandaşı olsun diye yetiştirmeye çalışıyorum ama ona yazık olsun istemiyorum. Yok hayır buna müsaade edemem ve etmeyeceğim...

Yeter artık yeter...
 
Kaç gündür gazelerimizin güzide yazarlarının köşelerini okuyor ve yazdıklarına maalesef katılmıyorum-Yılmaz ÖZDİL'i ayrı tutarım diğer hepsinden, o tam da yüreğimizi okuyor ve yazıyor...-. Bunun sebebi muhtemelen benim bir astsubay kızı olmam, onlarınsa olmaması... Ben de çok gittim o karakollara, sınırlara, Mardin'de Van'da kaldım babacığım oraya tayin olunca... Şimdi roket atılan o lojmanlarda büyüdüm ve bombalanan askeri servislerde geçti bütün çocukluğum ve gençliğim. Herkes kendi yaşadıklarından ve penceresinden bakıyor hayata. Gazte yazarlarımızın baktıkları penceler ise, malumunuz hep Boğaz'a bakıyor...
 
Buse'nin babası şehit düşseydi bundan onur duyardı yazmış Ayşe ARAL Hürriyet'teki köşesinde, hayır duymazdı, kaybolur giderdi yavrum... Onu düşünmeyen, ona acımayan ve sahip çıkmayan bir vatan var şimdi... Eğer o güneydoğuda yaşasaydı belki birileri sahip çıkardı ama, o ve ailesi devletin babasına verdiği üç kuruşla birşeyler olmaya ve hayatta kalmaya çalışırdı...Eminim tüm imkansızlıklara rağmen okuyacaktı ve babasının ona öğrettiği gibi vatanına layık bir insan olmaya çalışacak ve hep arkasında güçlü ve yükseklerdeki babaları, dayıları, amcaları olanlara tanınan şans ve imkanlara erişemeyecekti. Yaşadık bunları, hala yaşıyoruz ve daha da yaşayacağız, şahsen biliyorum... Masal değil, olasılık değil, kötümserlik hiç değil, bu Türkiye gerçeği, herkes biliyor...


Sizin kızınızla aynı yaşta ama aynı şansta değildi Buse maalesef Ayşe ARAL Hanım... Çok iyimsersiniz ama maalesef gerçekçi değil...Unutulur gider, yakındır, ailesi dışından hatırlayan kalmaz belki de...

Ertugru ÖZKÖK korkup, yazamadığını, yazdıklarını yırtıp attığını yazıyor köşesinde bir de utanmadan, sıkılmadan.. Ama inanın benim korkacak bir şeyim yok, yazarım ...
Ya şimdi o ana-baba ne yapsın. O baba nasıl dayansın ve yaşasın. Sırf o asker, astsubay diye öldürüldü çocuğu, evladı... Ankara bulvarlarında konvoyla dolaşan devlet erkanı, "Jammer'lı jipler-uzaktan kumandalı bomba tertibatını etkisiz hale getiren sinyal bozucu" ile gezmeye utanmıyor hala... Sakın Buse'ye şehit demesin kimseler. Öldürdüler o gencecik kızı, aramızda dolanan, bizim sırtımızdan geçinen, bizim emeğimizin karşılığı olanı bizden alan ve kimbilir kimlere sunan, arkası ve başı büyükler, katiller...
 
"Allah, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar. "

20 Haziran 2010 Pazar

Babalar Günün Kutlu Olsun Babacığım,

Ailemize sevgimizi, ilgimizi onlar hayattayken gosterelim. Keşkeler için sonra cok gec olabilir...




BABALAR VE KIZLARI

0 yasinda

Baba: Ne kadar da guzel. Simdi bu kucucuk, güzel melek benim kizim mi? Gozleri de bana ne kadar cok benziyor.

Kizi: Bu gozlerini benden hic ayirmayan yakışıklı adam babam olsa gerek. Seni çok seviyorum babacığım...


5 yasinda

Baba: Prensesim benim, guzel kizim. Soyle bakalim baban sana bugün hangi masalı anlatsın?

Kizi: En cok babami seviyorum. Babam da en çok beni seviyor. Ama, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, baskasini sevmesin. Seni çok seviyorum babacığım...


10 yasinda

Baba: Gittikce akıllı ve güzel oluyor. Allahım onu koru! Allahım onun en iyileri yaşamasını ve en iyilerle karşılaşmasını sağla.

Kizi: Ben babama asigim. Buyuyunce babam gibi bir erkekle evlenecegim. Ona birşey olursa yaşayamam. Gece rüyadan uyanıp kontrol ediyorum, babam nefes alıyor mu, yaşıyor mu diye? Seni çok seviyorum babacığım...

17 yasinda

Baba: Ne kadar da cabuk buyudu. Eve de gittikce gec gelmeye basladi, daha çok arkadaşları ile olmak istiyor. Arkadaşlarının hepsini tanıyorum değil mi? Eskiden hepsini tanıştırırdı benimle. Bana her şeyini anlatırdı. Eminim hepsi çok iyi insanlarlardır. Benim kızım başkasını kabul etmez, ben ona güveniyorum. Ama zaman kötü, ona güveniyorum ama insanlara güvenemiyorum. En iyisi bu hafta sonu onu alıp, bir yerler gidelim de karşılıklı oturup, bir güzel baba-kız konuşalım. Benim kızım en iyisine layık...

Kizi: Babam yuzunden arkadaslarimla istedigim kadar vakit geciremiyorum Büyüdüğümü kabul etmek onu hem mutlu ediyor, hem ürkütüyor. Bana böyle büyük bir insanmışım gibi davranmasını çok seviyorum. Bu hafta sonu Kızılay'a kadar yürüdük kolkola ve konuştuk yol boyu, sevgiden, okuldan, yaşamdan... Bana kimseleri yakıştıramıyor. Ben de kimseleri beğenmiyorum zaten. Kimse ona benzemiyor, kimse beni o kadar anlamıyor. Ne zaman aşık olacagim? Aşık olduğum kişiyi sevecek mi acaba babam? Babam benim mutlu olmamı ister, ben kimi seversem o da sever, buna eminim. Seni çok seviyorum babacığım...

23 yasinda

Baba: Hala sozumu dinliyor, ama kendi kararlarını veriyor. Bu hem güzel, hem de acı veriyor. Benden giderek uzaklasiyor sanki. Kendi parasini da kazanmaya basladi, ayrı bir şehirde ve evde yaşıyor akıllı ve güzel kızım benim. Başarıların ve mutlulukların çoğalsın. Aklım ve dualarım hep seninle. Uzun zamandir özel bir-iki laf gecmedi aramizda. Zaten evi de surekli erkekler ariyor. Galiba kizim elden gidiyor.

Kizi: Her zaman üniversiteyi bitirip,  ayaklarımın üstünde sağlam durmamı ve kendi hayatimi istediğim gibi kurmami isterdi. Yaptım işte, mezunum, bir işim ve bir evim var, Benimle gurur duyduğunu ve mutlu olduğunu biliyorum ama sanki birşeyler onu rahatsız ediyor.  Ankara'ya geldi hafta sonu, yine bir baba-kız konuşması yaptık.  Bir sevdiğim olup olmadığını ve yaşamla ilgili planlarımı öğrenmek istiyormuş meğer benim canım babacığım... Söyledim ona, olduğunda ve zamanı geldi budur hayatımı yaşamak istediğim, birlikte yaşlanmak isteğim tek aşkım dediğimde, ilk sen öğreneceksin yine babacığım diye. Çok rahatladı meğer buymuş sıkıntısı canımın, beni kırmadan nasıl da ince ince konuştu benimle... Seni çok seviyorum babacığım...

27 yasinda

Baba: Bir gun bunun olacagini biliyordum. Iste evleniyor. Zaten hep ne istediğini bildi. Simdi bir de kocasi var. Prensesim beni terkediyor. Hep böyle mutlu ol kızım.

Kizi: Babam çok sessiz. Mutlu olduğunu ve onu beğendiğini biliyorum ama beni kaybettiğini sanmasın sakın. Acaba, ne hissediyor gerçekte? Lütfen üzülme babacığım, ben hep senin kızın olacağım. Ne güzel dans ettik babamla yine. Seni çok seviyorum babacığım...
30 yasinda

Baba: Cok az gorusuyoruz. Daha sik biraraya gelsek ne iyi olur. Hem torunumu, prensesimi de ozluyorum. Gerçi buldukları her fırsatta bize geliyorlar, sağolsunlar.  Gezsinler çocuklarım, ben onlar gezdikçe mutlu oluyorum, gururlanıyorum. En önemlisi mutlular ve sağlıklılar ya, çok şükür Allahıma...

Kizi: Babamlari da cok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda cok uzgun geldi sesi. Haftasonu onlara supriz yapmak en iyisi. Seni çok seviyorum babacığım...


35 yasinda

Baba: Kizim benim entellektuel duzeyimi yeterli bulmuyor. Ona gore cagin gerisinde dusunuyorum herhalde. Oysa kucukken derslerine hep ben yardim ederdim. Anlayamadigi butun problemleri bana sorardi.

Kizi: Babam giderek daha da cocuk gibi davraniyor. Surekli bir seylerden yakiniyor, birilerine kırılıyor, birşeyler üzülüyor. Gerci son zamanlarda sagligi da iyi degil ama. Ya ona bir sey olursa? Zaten hicbir zaman kendisi için bir şey istemez ki... Evet, ben babamın kendisi için birşey istediğini hiç duymadım. Bir insanın tüm dilekleri ve duaları sadece çocukları ve sevdikleri için olur mu? Babamsa evet...  Seni çok seviyorum babacığım...

40 yasinda

Baba: Kizimin mutlu bir yuvasi olmasi ne guzel. Gozum arkada gitmeyecegim. Her seyi kendi basardi. Onunla gurur duyuyorum.

Kizi: Babam icin cok endiseleniyorum. Çok bıraktı kendini, aramızda 20 yaş var ve hayat bitmiş gibi davranıyor. Onu kaybetmeye hazir degilim. Sağlığını da hep ihmal ediyor zaten. Başı çok ağrıyor babacığımın. Allah'im onu benden alma! Seni çok seviyorum babacığım...

42 yasinda

Baba: Dunyada mutlu kal kizim! Ben  daha iyi bir yerde ve ama hep yanında olacağım merak etme... Seni çok seviyorum...

Kizi: Seni cok ozleyecegim ve hep arayacagim babacigim. Simdi ben kime danisacagim, kim yardim edecek bana? Ne olur gittigin yerde cok mutlu ol. Ve hep yanimda oldugunu hissettir, ne bileyim ben, arada sirada isaretler yolla mesela. Ah babacigim! Sensiz nasil yasayacagim? Seni çok seviyorum babacığım...


42 yaşından sonra her gün:


Kadin: Sen gideli, seni daha iyi anliyorum babacigim. Keske seni hic uzmeseydim demeyecegim, cunku "keske"lerin hicbir seyi degistirmeyecegini biliyorum. Ayrıca sen bana hiç keşke bırakmadın ki babacığım, seni ne kadar sevdiğimi, sana layık bir evlat yetiştirdiğini, kocama hala aşık olduğumu, kızımla gurur duyduğumu ve onu senin bizi yetiştirdiğin gibi iyi ve sevgi dolu bir insan olarak yetiştireceğimi, anneme ve kardeşlerime hep iyi bakacağımı, onları hep seveceğimi, evimde mutlu ve iyi olduğumu, çok iyi can dostlarım ve arkadaşlarım olduğunu hep bildin ve bileceksin. Gözün arkada kalmasın babacığım, huzur içinde ol, ben iyi olacağım. Yine de beni duyuyorsan, lutfen eğer seni uzdugum bir an varsa, cok ama cok pisman oldugumu bil olur mu? Seni çok seviyorum... Seni çok seviyorum babacığım...

19 Haziran 2010 Cumartesi

YENİDEN BAŞLAMAK

Ne istediğimi bildim hep, kendimi bildim bileli... Neyi sevdiğimi, kimi sevdiğimi, nasıl yaşamak istediğimi, nasıl sevilmek istediğimi, nasıl dostluklar istediğimi, nerede olmak veya olmamak istediğimi... Ne zaman kalıp direnmek, ne zaman çekip gitmek gerektiğini... Çok şükür hiç pişman etmedi Allahım beni !

Çok mutlu ve çok sevilen bir çocuktum-hala da öyleyim, sorun isterseniz Aşkım'a-. Melek Babacığımı çok, en çok sevdim. O benim yakışıklı, akıllı, ince ruhlu, zarif, merhametli, koruyucu kahramanım, en kıymetlim oldu. Ne düşündüğümü sesimin tonundan, ne hissettiğimi bakışımdan anlayanım oldu ilk. Ve bunun ne kadar önemli olduğunu öğretenim... Duygularımı, hayallerimi, üzüntülerimi, kırgınlıklarımı ve mutluluklarımı ilk öğrenenim ve paylaşanım oldu. Eve geldiği anda nasıl -yorgun, üzgün, sinirli veya mutlu- olursa olsun, anlattıklarımı sanki ben bir arkadaşıymışım, sanki bu o anda en önemli şeymiş gibi dinleyerek, bana ayıracak vakti hep bulan bir babam oldu. Bana en iyisinden başkasının yakışmayacağını düşündüren oldu. Beni çok seven, hep sevildiğimi ve sevileceğimi hissettiren oldu. Ne istersen yapabileceğimi, ne istersem olabileceğimi, ama hep en iyisi olacağımı söyledi bana. Buna inanmamı ve gerçekleştirmek için gerekenlere sahip olmamı sağladı. Beni hep dualarıyla ve sevgisiyle korudu, inanıyorum hala da koruyor... Beni ben yapan melek babacığım oldu...

Bu yüzden bağlanmayı ve ait olmayı sevdim hep; bir aileye, bir şehre, bir dosta, bir aşka, bir şarkıya... Vazgeçmeler, pes etmeler ve terketmeler hep güçsüzlükmüş gibi gelir bana... Bir yanım eksik kalır her ardımda kalanla... Bu belki de asker çocuğu olmamın, sürekli biryerleri ve birilerini terkedip, yeni yerlere ve insanlara alışmaya, yeniden ait olmaya çalışmanın beklenen sonucu. O yüzden kendi ayaklarımın üstünde durmayı öğrendiğim anda karar verdim biryere kök salmaya, gezginliğe -ruhuma işlemiş çünkü-sadece keyif için müsaade etmeye...

 
Kırklı yaşlarda az çok istediğin şeylere ve istediğin yere ulaşıyorsun, nelerin önemli olduğunun, neleri kazanıp neleri kaybettiğinin farkına varıyorsun. Hep "Kadir kıymet bilenlere düşürsün Allahım! diye dua et" derdi annecim bana... "En önemlisi o, gerisi zaten bununla gelir ve tamama erer" derdi... Evet, anneler ve babalar hep doğruyu bilir ve söylerler... Allahım da dualarımı duydu ve kabul etti... Beni çok seven-benim de çok sevdiğim  ve kadir kıymet bilen-benim de bildiğim, bir annem, kardeşlerim (Hacer, Hakan,Emrah, Ayşın, Nurdan, Özkan), eşim-biricik Aşkım - , prensesim Çağlam, can dostlarım ve arkadaşlarım var...  Bir tek sen varsın Babacığım, yokluğunu sindiremediğim ve kabul edemediğim... Sana sarılamamak, sesini duyamamak ve görememek var ya...

Babacığım, ben -senin de benim için istediğin- istediğim tüm iyi şeylere sahibim ve istediğim yerden bakıyorum hayata mutlulukla, umutla ve iyilikle... Çok seviliyorum ve ben de çok seviyorum...

Daha ne bekler insan hayattan ? Hamdolsun...


Bu yeniden başlamak işte...



"Ruhunu kaybeden, dünyayı kazansa ne çıkar... (V.Hugo)"

17 Haziran 2010 Perşembe

KIRKINDAN SONRA

Merhaba,

Hayatımda büyük değişikler yaşıyorum bu aralar...
Önce sağlığımla ilgili beni kaygılandıran, üzen problemler başladı. Korktum bir gece... Allahım dedim, daha yapacak, yaşayacak, görecek, sevecek ve paylaşacaklarım çok, ya vaktim olmazsa, ya olmazsa diye...
Sonra tanıdığım en sevgi dolu, en iyi niyetli, en kalender, en duygusal, en imanlı insanı, çocukluğumu, en pembe düşlerimi, en kıymetlimi, babacığımı yolcu ettim meleklerin yanına...
Şimdi de birlikte büyüdüğümüz, üniversiteden mezun olduğumdan beri herşeyi öğrendiğim, öğretmeyi öğrendiğim, eşimi ve dostlarımı kazandığım, gençliğimi ve yetişkinliğimi onunla birlikte paylaştığım işimi, yerimi kaybettim... Ne yalan söyleyeyim, bu sonuncusu en az acıtan, ama en çok kıran oldu... "Dal rüzgarı affeder ama kırılmıştır bir kere..."derler... Bu dal bu rüzgarı hiç affetmeyecek...
Geçen gün bir arkadaşım "Sakın korkma üçledin, bundan sonrası selamet inşallah" dedi. İçin rahatladı, umarım öyledir... Sormuyorum neden, niçin diye, vardır elbet bir sebebi bunun da. Yaşanması gerekiyordu demek ki, yaşanacak.
Düşündüm de insan kırkından sonra yeni başlangıçlara değil, bitişlere hazır olmalı demek ki... Ama hayır, ben yeni bir başlangıç fırsatı olarak göreceğim tüm yaşananları; kendimi, ailemi, dostlarımı, daha çok sevmek ve onlara bunu her fırsatta söylemek için başlangıç...
Güne daha erken başlamayı sevmek, daha çok gülmek, daha çok öğrenmek, daha çok öğretmek, daha çok gezmek, daha çok iyilik ve sevgi bırakmak için ardımda...
Kırkımdan sonra akıllandım mı ne?