HAKKIMDA

GÖKÇEADA, EGE 'de bir yer, Türkiye
Kırkından sonra önceliklerini yeniden belirleyerek, sevgiyi, iyiliği, huzuru ve güzellikleri seçen, mutlu, umutlu, çok seven ve çok sevilen bir boğa kadını... Dünyadaki yerini bilen, yaşananları ve yaşamayı istediklerini unutmamaya ve unutturmamaya kararlı inatçı bir boğa kadını...

GÖKÇEADA

GÖKÇEADA
En güzel dostlukların, denizin ve rüzgarın adası

22 Ocak 2011 Cumartesi

ÇİKOLATA AŞKIM

Hiçbir zaman hayır diyemediğim ve yediğimde kendimi harika hissettiğim bir tat, çikolata... Özellikle bitter.. Sevmiyor ve yemiyorsanız ya alerjiniz vardır ya da güzel yapılmamıştır. Başkası mümkün olamaz gibi geliyor bana... Herkes sever ama kadınlar tapar; çünkü endorfin bombaları bunlar. Ne zaman çikolatalı bir tarif görsem dayanamam, yapmak için saklarım. Artık yazayım dedim...

En önemli konu çikolatayı nasıl eriteceğimiz. Hani şu meşhur "ben mari"... Çok kolay aslında. Ben küçükken annem haftasonu kahvaltılarında ekmekler için kullanırdı benzer bir yöntemi, pamuk gibi yumuşak, sıcak ekmekler hazırlardı bize... Bir tencereye bir su bardağı su koyup ocağa yerleştirin. Bu tencereden daha küçük bir tencereye bitter çikolataları kırın, ne kadar çikolata koyduysanız bir o kadar da tereyağı koyun. Evet doğru okudunuz, hafif bir suçluluk oluyor ama biraz daha fazla spor yaparsınız canım ne olacak... Şimdi bu masum küçük tencereyi diğer tencerenin içine oturtup, ocağın altını kısık ateşte açın. Çikolata ve tereyağı eriyip birbirine karışınca ocaktan alın. Çikolata sosunuz mükemmel olarak hazır...Şimdi gelelim o güzelim tariflere:

Çikolatalı Sufle:

Tanrım, o nasıl bir lezzet, nasıl bir baştan çıkarıcı görüntü ve keyiftir... Bir seromonidir onu yemek; önce ortasını yavaşça kaşıkla açarsın ve taze kremayı bu üstünden duman çıkan siyah lezzet çukuruna doldurursun. Yetmez, biraz daha krema istersin en sevimli halinle... Benim en sevdiğim ve  aşkımla yemeğe doyamadığım tatlıdır o. En çok eski Wine House'ta -Sheraton Ankara'nın devamındaki bir sokaktaydı o güzelim yer- yediğim sufleleri unutamam. Bunda aşkım MAY'ın payı çok, inkar edemem... Beyler bir kadının kalbini kazanmak istiyorsanız, ona çikolatalı sufle yapın ya da mükemmel sufleyi birlikte paylaşın...

Malzemeler: 3 yumurta, 1 çay bardağı şeker, 3 kaşık un, 1 kaşık tereyağ, 2 kaşık kakao ve biraz önce hazırladığımız çikolata sosu.
  • Yumurtaların sarısını ayırın ve üzerine şeker ilave edip mikser ile krema gibi olana kadar çırpın.
  • Bir kaşık kakao ekleyin ve onu da iyice yedirene kadar çırpın.
  • Unu ilave edip, mikserin düşük devrinde, gevşek kıvamlı bir hamur olana kadar karşıtırın.
  • Yavaş yavaş eritilmiş çikolatayı ilave edip ve homojen bir kıvam alana kadar karıştırmaya devam edin.
  • Şimdi en önemli işteyiz; yumurta beyazını bembeyaz köpük olana kadar çırpın ve hazırlanan karışıma kaşık ile yavaş yavaş karıştırarak yedirin. Dikkat edin çok hızlı veya uzun sürede yaparsanız, köpükler söner, tabii ki sufleniz de... İnanın bunu istemezsiniz...
  • Güveç ya da fırın kaselerinizi elinize tereyağını alarak heryerine gelecek şekilde sıvayarak yağlayın. Sonra ayırdığınız 1 kaşık kakaoyu kabın heryerine yapışacak şekilde yayın. Kakao yerine un da olabilir.
  • Hazırladığınız sufle harcını kaplara dökün -tepeleme doldurmayın, biliyorsunuz daha kabaracak- ve önceden 180 derecede ısıtılmış fırında 8-9 dakika pişirin. 
  • Yanında mutlaka taze krema ve istenirse çikolata sosu ile servis edin.
Garanti veriyorum eğer yapabildiyseniz, bunu yiyen herkes kayıtsız şartsız mutlu olur, size aşık olur...

Ganaj : 

Kendi çikolatanızı yapmak için öncelikle beyaz ya da siyah küvertürlerinizin olması gerekiyor. Bunları pastane malzemeleri satan yerlerden edinebileceğiniz gibi marketlerde satılan kare ya da dikdörtgen çikolataları da kullanabilirsiniz. Küvertürler, çikolatanın iç dolgusu için hazırlanan karışım malzemesi ve bu iç dolguyu kaplamak için kullanılıyor.


Sıra geldi ganaj yapımına... Ganaj, çikolatanın iç dolgu malzemesine deniyor.

Portakallı ganaj :

500 gr çiğ krema

500 gr bitter küvertür

3 adet portakal kabuğu rendesi

İsteğe göre likör

Krema kaynatılıp, içine portakal (isteğe göre limon) kabuğu rendesi eklenir. Kaynayan krema ateşten alınıp içine minik minik parçalara ayrılmış küvertür atıp, eritilir. İyice karıştırılır. Alkolünün uçmaması için likör en son eklenir. Daha sonra bir gece boyunca buzdolabının alt tarafında bekletilir.

Beyaz küvertür ile beyaz renkli ya da içine değişik malzemeler koyarak farklı tatlarda ganajlar da yapabilirsiniz.

Unutmayın, ganaj oda sıcaklığında eridiğinden çikolatanın aslı olarak kullanılmaz, sadece iç dolgu malzemesi olarak kullanılır. Ganajı ekmek üstüne sürmek ya da pasta kreması için de kullanabilirsiniz.

“Truffle”lar ise sert ganajlardır. Ele alınıp şekil verilebilirler.
Truffle çikolatalar:


125 gr. çikolatalı
125 gr. krema (ayni ne kadar çikolata, o kadar krema)
1 çorba kaşığı tereyağı
  • Çikolatayı ben mari usulü eritin.
  • Kremayı ilave edip bira karıştırın.
  • Tereyağını ekleyerek bir kase içinde ve dolapta dinlenmeye bırakın.
  • 4-5 saat sonra elinizde sertleşmiş bir çikolata kreması olacak.
Şimdi bunlardan küçük “Truffle”lar  yapalım. Bir gün önce yapıp buzdolabında soğuttuğunuz ganajı elinizde yuvarlayarak ceviz büyüklüğünde toplar yapın. İsteğe göre bunların içine fındık, badem ya da crunch da koyabilirsiniz. Buradaki önemli nokta ise oda sıcaklığı. Bulunduğunuz ortam çok sıcak olursa toplar avcunuzun içinde çabuk erir ve şekil vermeniz zorlaşır. Bunun için daha serin bir yerde çalışmanız uygun olabilir. Bir de şekil verirken elinize yapışmaması için elinizi arada bir pudra şekerine batırabilirsiniz. Yaptığınız topları buzdolabında soğuttuktan sonra elinize aldığınız erimiş küvertür ile ( ya da içine batırarak) dışlarını iyice kaplayın. İsterseniz üstlerine değişik şekiller de yapabilirsiniz. Ya da daha sonra kıyılmış fındık, hindistan cevizi gibi malzemelere de batırabilirsiniz. Buzdolabında soğutup, dondurduğunuz çikolata topları artık ikrama hazır.

Ya da hazırladığınız ganaj toplarını kakao tozuna bulayıp, buzdolabında saklayın. Evdeki meyveleri çöp şişlere dizin ve bu şişleri bir portakal veya elmanın her yerine saplayın. Meyveli şişlerden oluşan bir kirpiye benzeyen bu elma veya portakalı ganajlarla servis edin. Mükemmel bir meyve salatası ve sunumu...

21 Ocak 2011 Cuma

İŞTEN ÇIKARILMA YÖNÜNDE 8 İŞARET

ABD'nin iş çevrelerinin web sitesi Forbes.com'da yayımlanan bir haberde, işten çıkarılma yönünde 8 işaret ve bunu önlemenin yolları hakkında tavsiyeler yayımlandı.

"İşten Çıkarılma Yönünde 8 İşaret" başlığıyla Claire Bradley tarafından kaleme alınan yazıda, işsizlik oranlarının giderek yükseldiği bu dönemlerde, arkadaşlarının, aile fertlerinin ya da iş arkadaşlarının işten çı karıldığını görenlerin, "acaba sıra ben de mi?" sorusunu kendilerine yöneltikleri belirtilerek, bu durumun doğru olup olmadığının 8 işaretinin bulunduğu bildirildi.

Ekonomik kriz dönemlerinde, çalışanların şirketlerinin satılmasının, işten çıkarılma yönündeki en önde gelen işaret olduğu vurgulanan haberde, bu dönemlerde çalışanlara işlerinin garanti olduğu söylense de "kartların mutlaka karıştırılacağı, o yüzden çalışanların kartlarını sıkı tutmaları" gerektiği ifade edildi. Bu durumda çalışanların başarılarını ve şirkete yaptıkları katkıları bir liste haline getirmesi ve sorulduğu zaman kendilerinin şirket için ne derece değerli olduklarını en iyi şekilde anlatmaları gerektiği belirtilen haberde, işten çıkarılma yönündeki diğer 7 işaret ise şöyle sıralandı:

-Şirketiniz maaşları ya da diğer yan ödemeleri kestiyse özgeçmişlerinizi bir kenarda hazır ve en yeni şekliyle hazır tutun, ama aynı zamanda da kemerini sıkan şirketinizin bu yeni politikasına gönülden uyduğunuzu gösterin. Bu davranışınız mali açıdan zor dönemden geçen şirketiniz gözünde sizin değerinizi artıracaktır.

-İş arkadaşlarınız işten çıkarılıyorsa, kesinlikle sıranın size gelmeyeceğini düşünmek gibi bir saflığa kapılmayın. Özgeçmişinizi hazır tutun, iş pazarınızı araştırın. Bu durumda en kötüsü hazırlıksız şekilde işten çıkarılmaktır. O yüzden her türlü olasılığa hazır olun.

-Artık önemli kararların alındığı idari toplantılara çağrılmıyorsanız, derhal iş aramaya koyulun. Şirkette size eskisi kadar önem ve değer verilmemesi şirketteki işinizin yakında biteceğinin göstergesidir.

-Patronunuzla geçinemiyorsanız, o zaman işiniz tehlikede demektir. Patronunuz doğal olarak işten birini çıkartması istendiğinde ilk olarak sizi düşünecektir. Eğer durum buysa şirket içinde başka bölümlere geçmeye çalışın, bu mümkün değilse patronunuzun gözüne girmeye çalışın, ona biraz iltifat edin, bu zor olabilir, ama sizi işten çıkarılmaktan da kurtarabilir.

-İşte size önemsiz ya da anlamsız işler verilmeye başlandıysa, bu sizin yeteneklerinize değer verilmediğini gösterir. Derhal yeteneklerinizi şirketin ilgisinin odak noktası haline getirmeye çalışın, kimsenin yapmak istemediği işlere gönüllü olun ve şirkette yok olmak istemediğinizi gösterin.

-Projeleriniz erteleniyorsa ya da rafa kaldırılıyorsa, bu sizin yakında işten çıkarılacağınızın büyük bir işareti olabilir. Bu durumda şirket içinde başarabileceğiniz projeleri bulun ve şirket için yararlı olduğunuzu gösterin.

-Şirket sizin işiniz için birini arıyorsa ve siz de bunu gazetede çıkan bir iş ilanında gördüyseniz, dikkatli olun. Şirket personel sayısını artırmak istiyorsa sorun yok, ama öyle değilse bu sizin yakında işten çıkarılabileceğinizi gösterir. Hatta daha işten çıkarılmadan sizden işe yeni alınan elemanı eğitmeniz de beklenebilir, o yüzden hemen özgeçmişinizi gözden geçirin.

Haberde çalışanların paranoyak olmamaları, ancak başlarını da kuma gömmemeleri gerektiği vurgulanırken, işinin tehlikede olduğunu düşünenlerin işte kendilerini göstermelerinin tam zamanı olduğu, başarılarını liste haline getirmeleri, ama öte yandan da özgeçmişlerini en yeni haliyle bir kenarda hazır tutmalarının iyi olacağı kaydedildi.

HAMİŞ: Ben en az 6 işaret görmüştüm vakti zamanında... Ancak bu işaretleri görmek demek, bizim çiftlikte terfi edeceğini bile düşündürebilir insana...  Mesela, size önemsiz ya da anlamsız işler verilmeye başlandıysa veya projeleriniz erteleniyorsa ya da rafa kaldırılıyorsa, bu sizin yeteneklerinize değer verilmediğini, ancak yönetimin sizi her an üst bir göreve atayabileceği anlamına bile gelebilir. Ama yukarıdan mutlaka bir güvenceniz olmalı ya da patronunuzun gözüne girmiş olmalısınız, onun şirkette gözü ve kulağı olduğunuzu bilmeli ya da ne derse yapacağınızı veya yapmayacağınızı...

Eğer bu tür güvenceleriniz ya da kişisel iletişim (?)  becerileriniz, ekip çalışmasına (?) uygunluğunuz yoksa, değişimlere kolay ayak uyduramayacaksanız daha doğrusu iyi ve değişik ayak oyunları bilmiyorsanız, kesin sıradasınız... O yüzden her türlü olasılığa hazır olun, hemen özgeçmişinizi gözden geçirin. Demek ki araştırma çok doğru...


Ne güzel demiş Nazım Hikmet:
"Yaşananların hatırı hep saklı kalır. Hatırları sorulur selamları hep alınır...


"SİLDİKLERİM" vardır bir de! Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır. Adları anılmaz, hatırları sorulmaz sadece beddualarımdır...

Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim... Vicdanla birlikte... "ŞEREF" ararım ben sevdiklerimde;
 

"inkar" olmaz benim hayatımda... Yaşananı "YAŞANMAMIŞ" saymam. Sayanlarıda SAYMAM...


Kelimelere sığmaz, SAYFALAR SÜRER BENİ ANLATMAK

Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın; YAŞAYAN BİLİR BENİ... YAŞAMAYAN ANLAMAZ...

Ağırdır sevmelerim, Her "YÜREK" taşıyamaz... Büyüktür umutlarım, Her "OMUZ" kaldıramaz..."

 
 


18 Ocak 2011 Salı

AFFETMEK

Genel olarak affetmek, "başkasının size yaptığı kötülükleri hoş görmek" olarak algılanır. Ama bunun gerçek afla bir ilgisi yoktur. Affetmenin affedeceğimiz kişiyle hiçbir alakası yoktur. Affetmek bizim kendi içimizde tamamlayacağımız bir süreçtir.

Affetmek sanılanın aksine bir güç kaybı değil aksine güçlenmektir. Geçmişin serbest bırakılmasıdır. Geçmişe olan bağlantıya son vermektir. Geçmişe ait sıkı sıkı tuttuğumuz yoğun duygulardan ve hislerden kurtuluşumuz demektir. Bu duyguların bizim hayatımızı nasıl kısıtladığını fark etmek ve ancak affetmeyle bu zincirlerden kurtulacağımızı anlamak gerekir.

Suçladığımız kişinin bizim hayatımızı etkilemesine son vermek demektir. Affederek değişim gücünü kişi tekrar eline alır. Affetme ancak bir anlayışın oluşması sonucunda ortaya çıkan bir duygudur. Nedir bu anlayış? "Artık o kişi beni eskisi gibi incitemez" anlayışı. Bu bir yoldur. O kişilerin artık onu incitemeyeceği başka bir yola geçmiş olmaktır.

Affetmek geçmişin acılarını akıtmak demektir. İçerdeki çöplüğü temizlemek demektir. Duygular boşalınca BA ve B birlikte çalışmaya başlar ve gerçeği yeniden oluşturur. Ama bu gerçek hipnotik bir gerçek değildir. Aydınlanmamın sağladığı gerçeğe en yakın gerçektir. Mesele artık aşağıda kalmıştır. Meselenin üstündeki perde kalkmış yeni bir ışık meselenin üzerini aydınlatmaya başlamıştır. Gerçeği görmek özgürlüktür. Geçmişin duygusal hapsinden kurtulmaktır. O olayları yaşadığımız zamanlarda o meseleyi nasıl halledeceğimizi bilememiş olabiliriz. O zamanlarda bilgimiz, anlayışımız, algılarımız, gücümüz buna engeldi...

Affetmek biraz da vazgeçmektir. Kendimizi savunmaktan vazgeçmektir. Onun neden bizi anlamadığını anlamaya çalışmaktan vazgeçmektir. Ona kendimiz ispat etmekten vazgeçmektir. Ona kendimiz sevdirme uğraşından vazgeçmektir.

Başkaları sizi kendi çarpık algı dünyasına çekmek isteyebilir. Affeden kişi bu zorlamayı kibarca ret eder. Sadece kendisi için doğru olanı kabul eder. Affetmek, onu içine almaya ve gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışan duyguların özgür bırakılmasıdır. Bu olayla birlikte gelen duyguları temizleyerek ve salarak ulaşmaya çalıştığımız düzeydir. Duygu yükü altında inançlarımızı değiştiremeyiz. Duygular bizi ezer. Mantıklı düşünceyi ezer. Bilinçli aklı ezer. Duygular boşaldıkça zihnin o muazzam akıl yürütme ve anlama gücü tekrar devreye girmeye başlar.

Sürece güvenin duyguların boşaltılmasıyla zaten af doğal olarak ortaya çıkmaya başlayacaktır. Affetmek iyileşmeyi daha derin ve geniş bir düzeye taşır. Af, derin bir bilinçaltı anlayışla yapıldığı zaman, kişinin içindeki ruhsal enerji bütün iyi şeyleri titreştirmeye ve korumaya başlar. Af içeride kalan tüm olumsuzlukları çözer.

Kendinizi affettiğiniz zaman kendinize daha sevgi ve saygıyla davranmaya başlarsınız. İlginç olan, bu davranış diğer insanlar tarafından da bilinçaltı düzeyde algılanır ve etrafımızdan da sevgi ve saygıyı kendimize çekmeye başlarız. Kendinin affı bilinçaltı düzeyde sizi hapsetmiş engellerden özgürleşmenizi sağlar. Eski, duygular, algılar, self sabotajlar, suçlamalar ortadan kalkar.

Affında ötesi var mıdır? Evet vardır. Affın ötesi, yaşanan olaydaki iyiyi bulmaktır. Duygular boşaldığı zaman, o duygular orada kalsaydı asla ulaşamayacağınız bir zihinsel berraklığa ulaşırsınız. Affetme tamamlandığı zaman daha üst düzeyde ve geniş açılı bir bakış kazanırsınız. Olayları bambaşka bir açıdan anlamaya başlarsınız.

Olayların iki yüzünü aynı anda görür, iyi veya kötünün sadece bir algı olduğunu anlamaya başlarsınız. İyiyi bulmak kötüyü yok saymak demek değildir. İyiyi bulmak o yaşanan olayların içinde mevcut iyiyi bulmak demektir. Negatif duygular boşaldıktan ve çarpık algılar düzeldikten sonra olaya bakıldığı zaman kendiliğinden ortay çıkan bir iyiliktir bu.

Kendi içsel duygularını hala içinde taşıyan, boşaltmamış bir kişiye bunu anlatabilmek zordur. Bu, duygular boşaldıkça süreç içinde ortaya çıkan bir durumdur. Duygular boşalır, aflar sağlanır, kendinin affı yapılır. İçsel bütünlük sağlanır. Bu duruma gelmiş bir kişi için iyiyi bulmak kolaylaşır. Ama kendi içindeki birikmiş duyguları yok sayan bir kişi için, bu mümkün olmayan bir durum gibi görünür.

İyileşmenin derin anlamı, affetmek ve iyiyi bulmaktır.

Affetmek ve iyiyi bulmak, sadece sözlerle sağlanacak bir anlayış değildir. Bir çok kişi, "ben herkesi affettim", "hep olumlu düşünürüm", "olaylara iyi yönünden bakarım" der. Bu sadece sözdedir.

Gerçek duygularla buluşmadan, ifade edilmesi gereken duygular ifade edilmeden, boşaltılmadan, bu anlayışı tam olarak içselleştirmek mümkün değildir. Ancak birikmiş duygular boşaltıldığında kendiliğinden gelen doğal bir süreçtir. Söze dökmeye bile gerek yoktur.

Hala söze ihtiyaç duyuyorum. Daha benim için süreç tamamlanmadı... Affetmiyorum hala "o" kişileri... Evet, o kişilerin artık incitemeyeceği başka bir yoldayım, o pis kokan çiftlikten uzaklaşıyorum her gün ve her an; üzerime sinen kokuyu ve içimde biriken çöplüğü temizlemek için iyileşmeyi diliyor ve iyiyi arıyorum her yerde ve herkeste... Ama yolum var daha... 

11 Ocak 2011 Salı

2011 YENİ BİR BAŞLANGIÇ

2011... Yeni bir yıl ve yeni başlangıçlar... Sihirli bir değnek dokunuşu bekliyorum bu sefer... Herkesin kötü zamaları olur, başınızda kara bulutlar dolaşır, biliyorum benim de oldu. Ama hiçbiri 2010 senesinin eline su dökemez... Kara, kapkara bir yıl oldu, umarım bir daha yaşanmaz böylesi...

Hayattan ne beklersiniz, büyürken ne umarsınız gelecekten? Ben hep sağlık, mutluluk, sevgi ve huzur istedim, önceliklerimi bunlar olarak belirledim hayat yolumda... Ve çok şükür buldum da! Hamdolsun sağlığım yerinde, hele o insanın içini kurutan, hastalıklı, adı büyük (!) ve milli çiftlikten kurtulunca daha da iyi oldu; geçti doktorların tıbbi bir teşhis koyamayıp da tedavi edemekleri, anlamsız tüm şikayetlerim... İlacım özgürlükmüş meğer... Hamdolsun çok mutluyum, ne istediysem oldu ve ne beklediysem verdi hayat bana. Ne istediğimi ve ne istemediğimi bildim kendimi bildim bileli. Kendi ayaklarım üstünde durdum hep, kimseye boyun eğmedim, yaltaklanmadım, vicdanımı sızlatmadım. Kadir kıymet bilen, sevmeyi bilen, benim için en doğru insanı buldum ve aşık oldum kocama. Birbirimizsiz yaşayamayacağımızı anladığımız için, birlikte hayat çok keyifli ve güzel olduğu için, birbirimize dokunmak mükemmel olduğu için, birlikte ama hep birlikte olmak için evlendim. Sağlıklı, akıllı ve güzel bir kız evladım var çok sevdiğim. Kendi evimde ve istediğim yerde yaşıyorum. Dünyada nereye istersen gidebileceğim eşim, dostum ve imkanım var ve gidiyorum. Ne istersem alabilecek, yiyebilecek ve gezebilecek imkana sahibim ve bunu keyifle yaşıyorum ve paylaşabiliyorum... Hamdolsun seviyorum ve seviliyorum çok... Aşkıma, gözümün nuru kızıma, anneme, babama, kardeşlerime ve dostlarıma onları ne kadar sevdiğimi söyledim her fırsatta, onları hep seveceğimi bildiler ve bilecekler, ben de onların beni sevdiklerini biliyorum, onlar hep benimle var ve yanımdalar. Hamdolsun huzurluyum, keşkeler yok benim için, geçmişimle barışığım ve gururluyum, içim çok huzurlu. Şimdi ile bir problemim yok seviyorum hayatımı ve hayatımdakileri... İstediğim gibi yaşıyorum, hiç kimse ve hiçbirşey için mecburiyet hissetmiyorum. Sadece istediğim için yapıyorum. Gelecek ya da ölüm hiç korkutmuyor beni. Çok güzel bir hayat yaşadım, yaşıyorum ve ne kadarsa ömrüm, sonuna kadar da güzel olacak hayatım... Tanrım hiç kimseye baş edemeyeceği şeyi vermez biliyorum...

Para, kariyer, mevki her zaman bir araç oldu benim için hayat amacım olan önceliklerimi gerçekleştirmek için birer araç. Aslında gerekli donanıma sahibim; iyi bir üniversite diplomasına, olmazsa olmaz ingilizceye, akıl ve özgüvene sahibim ve çok şükür elim, ayağım, yüzüm de düzgün... Ama erkek (!) yöneticilerin bıraktığı kırıntılar haricinde birşeyler bulmak istiyorsanız bu kurtlar sofrasında, biraz fark yaratmanız gerekiyor. Ya doğrudan "o....." olacaksın; gerektiğinde ne isterlerse yapabilecek, verebilecek ama bundan hiç gocunmayacak. Ya beynin "o......" olacak; kafan sadece kendine yarayan dalaverelere, ali cengiz oyunlarına ve kötülüğe çalışacak, ama bundan hiç üzülmeyeceksin ve vicdanın sızlamayacak. Ya da maddi ya da manevi arkan güçlü olacak; ne yaparsan, daha da önemlisi hiçbirşey yapmasan da, yerin hep sağlam ve yukarıda olacak... Yoksa zor, çok zor başarılı ve güçlü bir iş (!) kadını olmak bu düzende; nerede öyle iş veya işveren... Bakınız şekil bir, figür ben...

Bugün bir yazı okudum "İşten kovulmak başıma gelen en iyi şeydi. Herkes hayatında bir kere yaşamalı bunu. Öğrenme sürecimde yaşadığım en faydalı deneyimdi" diyor başarılı bir iş kadını... Haklı diye düşündüm ama herkes her öğrendiğini kullanmıyor ya da kullanamıyor hayatta... Mesela ben... Tamam öğrendim ki, adı büyük (!) ve milli çiftliğimizde varolmak ve başarılı sayılmak için, yukarıda saydığım ve tüm "başarılı" yöneticilerin sahip olduğu önemli (!!!) ve nadir (???) kriterlere sahip değildim. Peki başka bir yer farklı mı olacak acaba? Nereye gidersem gideyim yanımda götürdüğüm benim, aynı ben... Gittiğim sofra değişik olsa da, yine kurtlar, yine aynı "o....."lar başta. Ne olacak şimdi, peki vaz mı geçmek lazım? Hayır... Ama "o" kimseler ile aynı masada oturmak, aynı kulvarda sayılamak, aynı havayı solumak ve onların ünvanlarına (?) sahip olmak istemiyorum, hiçbir zaman da istemedim. Aptal, tembel, kifayetsiz ama "o" nitelikli insanların "yönetici" vasfı altında, benim aklım ve vicdanım üzerinden prim yapmasına ve varolmasına izin vermedim, bundan sonra da vermek istemiyorum... Hiçbir zaman, hele kırkından sonra kimse için değişmemeli insan... Kimliğini ve özsaygını kaybettiğin an yaşamını, mutluluğunu çöpe attın demektir. Seni mutlu ettiği sürece varsın hayatta. Yanındakiler seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatımda... İstediklerim yanımda... İstemediklerim yolunda...!

2011'de yeni, pırıl pırıl bir başlangıç diliyorum ... Sadece yapmaktan mutlu olduğum işleri, birlikte olmak istediğim kişilerle, istediğim zamanda, sadece kendi adıma ve gururla yapmayı diliyorum... Bundan sonraki hayatımda yine aynı doğrularımla ve önceliklerimle yaşamayı, bunlardan şaşmamayı diliyorum... Artık temiz, dürüst, çalışkan, akıl ve vicdan sahibi insanlarla çalışmayı ve üretmeyi istiyor ve bundan gurur duyabilmeyi diliyorum... Hakkımda en hayırlısı ne ise olsun istiyorum... Daha da birşey demiyorum...

Sanmasınlar yıkldık, sanmasınlar çöktük ... Bir başka bahar için sadece yaprak döktük ! Hz. Mevlana.